MUALLİM NACİ

MUALLİM NACİ

12/04/2024

“Gezdim Halep ile Şam'ı eyledim ilmi talep;
Meğer ilim gerideymiş, illâ edep illâ edep..."

Tanzimat döneminde eski şiirin savunuculuğuna yapan, Türkçeyi en güzel hâliyle kullanan şair, hikâyeci ve lügat yazarı Muallim Nâci’yi vefatının 128. yılında rahmet ve saygıyla anıyoruz. 

 

MUALLİM NÂCİ (1849-1893)

İstanbul’da Saraçhanebaşı’nda doğdu. Asıl adı Ömer’dir. Babası saraç ustası Ali Bey, annesi, Atpazarı’nda bir memurun yanında evlâtlık olarak büyütülmüş, Varnalı bir muhacir ailesinin kızı olan Fatma Zehrâ Hanım’dır. İlk öğrenimine Fatih’teki Feyziye Mektebi’nde başladı. Yedi yaşında iken babası vefat edince annesi ve ağabeyi ile Varna’ya dayısının yanına yerleşti. Varna’da mahalle mektebinde sülüs yazıyı öğrendi. Hat muallimi Abdülhalim Efendi’nin kendisine verdiği Hulûsi mahlasıyla bazı sülüs levhalar ve bir mushaf yazdı. Bu sırada Arapça ve Farsça dersleri aldı. Varna’da rüşdiye mektebi açılıp Abdülhalim Efendi buraya muallim tayin edilince o da ikinci muallimliğe getirildi (1867). O günlerde okuduğu Giritli Aziz Ali Efendi’nin Muhayyelât’ındaki bir hikâyenin kahramanının adı olan Nâci’yi kendisine mahlas seçti. Bu arada telhis ve aruz dersleri aldı, bazı şiir denemeleri yaptı; Fransızca öğrenmeye başladı. Rusçuk’ta yayımlanan Tuna gazetesine gönderdiği şiir ve makaleleri okuyucular tarafından beğenildi. Hayatı Kürt Said Paşa’nın 1876’da Varna’ya mutasarrıf olmasıyla değişti. Said Paşa onu yanına hususi kâtip olarak aldı. Paşa ile önce Tulçı’ya giden Nâci, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nın başlaması üzerine onunla İstanbul’a geçti. Said Paşa Yenişehirfeneri’ne tayin edilince Nâci’yi de beraberinde götürdü. Burada Yenişehirli Avni Bey ile tanıştı. İstanbul’a döndüğünde Anadolu müfettişi Said Paşa ile birlikte Halep, Diyarbekir, Ma‘mûretülazîz (Elazığ), Sivas, Erzurum, Trabzon ve çevresinde dokuz ay kadar dolaştı. Said Paşa’nın Cezâyir-i Bahr-i Sefîd valiliğine tayini üzerine Mektûbî Kalemi mümeyyizi olarak Sakız adasına gitti (Haziran 1881). Bir müddet sonra İstanbul’a döndü ve Ahmed Midhat Efendi’nin isteği üzerine Tercümân-ı Hakîkat’in edebî sütununu yönetmeye başladı (Ocak 1883). Gazetede yazdığı şiirler ve Fransızca’dan yaptığı çeviriler kendisini kısa zamanda şöhrete kavuşturdu. Nâci’nin Tercümân-ı Hakîkat’te sık sık çıkan eski tarz gazelleri divan şiirine bağlı bir zümreyi harekete geçirdi. Bu sırada Nâci kendi şiirlerine de Mes‘ûd-ı Harâbâtî mahlasıyla nazîre yazmaya başlayınca yeni edebiyat taraftarı çevrenin tahrikiyle Ahmed Midhat Efendi önce Recâizâde Mahmud Ekrem’in Zemzeme (III) mukaddimesini gazetesinde neşretti; arkasından yine onun “Mülâhaza-i Gayr-i Edîbâne” adlı makalesini yayımlaması üzerine Muallim Nâci arkadaşlarıyla beraber gazeteyi terketti (29 Ağustos 1885). Kısa bir süre sonra Şeyh Vasfî, Necib Nâdir ve Abdülkerim Sâbit ile İmdâdü’l-midâd mecmuasını kurdu, aleyhinde yazanlara da Tarîk (24 Eylül 1885) gazetesi vasıtasıyla cevap verdi. 26 Ekim 1885 tarihinden itibaren Saâdet ve Mürüvvet gazetelerinde çalışmaya başlayan Nâci bir ara Selânikli Tevfik’le birlikte Teâvün-i Aklâm mecmuasını çıkardı (1886). 1887’de Mekteb-i Sultânî, Mekteb-i Mülkiyye ve Mekteb-i Hukuk’ta edebiyat ve 1888’de Mekteb-i Edeb’de Farsça dersleri verdi. 1887’den itibaren yalnız başına Mecmûa-i Muallim’i neşretmeye başlayan Nâci’ye, 1889’da Stockholm’de toplanan VIII. Müsteşrikler Kongresi tarafından Türkçeye yapmış olduğu hizmetlerden dolayı altın madalya verilmesi kararlaştırıldı. 1890’da bir süre Mürüvvet gazetesinde başmakale yazdı. 1891’de “Gazi Ertuğrul Bey” adlı manzumesini padişaha takdim edince II. Abdülhamid onu Osmanlı tarihini kaleme almakla görevlendirdi; ayrıca rütbe ve nişanla ödüllendirilip kendisine maaş bağlandı (6 Nisan 1891). Bunun üzerine Nâci zamanının büyük bir kısmını Osmanlı tarihini yazmaya ayırdı. Bu maksatla 1892 yılının Eylül ayında Şeyh Vasfî ve Ali Rızâ Bey ile Söğüt, Bilecik, Eskişehir, Yenişehir, Bursa ve İzmit’e bir gezi yaptı. Fakat dönüşünde geçirdiği bir kalp krizi sonucu 25 Ramazan 1310 (12 Nisan 1893) tarihinde Fatih’teki evinde öldü ve ertesi gün Divanyolu’nda II. Mahmud Türbesi’nin hazîresine defnedildi.

ESERLERİ
Şiirleri ve Manzum Hikâyeleri. 1. Mûsâ b. Ebü’l-Gāzân yahud Hamiyyet, Terkîb-i Bend-i Muallim Nâcî, Âteşpâre, Şerâre, Fürûzan, Sünbüle, Zâtü’n-Nitâkayn yahud İbnü’z-Zübeyr, Mir’ât-ı Bedâyi‘, Yâdigâr-ı Nâcî. Edebî Tenkitleri ve Sözlük Çalışmaları: Muallim, Demdeme, Istılâhât-ı Edebiyye, Lugat-ı Nâcî, Çocuklar İçin Lugat Kitabı. Biyografileri: Osmanlı Şairleri, Esâmî. Mektupları: Yazmış Bulundum, Şöyle Böyle, Mektuplarım, İntikād, Muhâberât ve Muhâverât. Hâtıraları: Medrese Hâtıraları, Yâdigâr-ı Avnî. 

 

Kaynak: TDV İslâm Ansiklopedisi

Galeri